skip to Main Content

Gabriel Garcia Marquez Anısına

Yazarların sadece bir kısmı kendi ülkelerinin sınırlarını aşıp evrensel şaheserler bırakmayı başarabilmiştir. Kimilerinin yazdığı kitaplar ise edebi anlamda büyük çığırlar açmıştır. Yazdığı Yüzyıllık Yalnızlık ile bu anlamda büyük katkılara sahip olan Garcia Marquez 87 yaşında Alzaymır hastalığına yakalanması sonucunda Hakkın rahmetine kavuşmuştur.

Bu eser 1967’de yayınlandığı günden itibaren İspanyolca ve diğer dillerde toplam 25 milyon nüshadan fazla satış yapmış olup en azından bir nesil boyunca Latin Amerikan edebiyatını “Büyülü Gerçeklik” türü ile bağdaştırmıştır.

Karayipler denizine kıyısı olan Kolombiya’nın küçük Aracataca Kasabası’nda hayata gelen Garcia Marquez (“Gabo” lakaplı) kendini, gelişmekte olan İspanyol, siyah ve yerli kültürün bir parçası olarak görür. Hayatının sonraki dönemlerini Paris, Meksika ve diğer yerlerde geçirmesine rağmen kitapları sık sık, doğanın gücü ve efsanelerin, mantığın baskısı üzerinde hala egemen olduğu bu ihtiraslı sahil kasabasına dönüş yapmaktadır

Çocukluğunun ilk dönemlerini sadece deruni hatıralarının değil, aynı zamanda edebiyatının da bir kaynağı olarak düşünürsek, Karayipler’in kıyısı[1] ile kurduğu bu türden bir özdeşleştirme genç Garcia Marquez’in sekiz yaşında oradan ayrılmak zorunda kalması ile perçinlenmiştir. Garcia Marquez, telgraf memuru olan babasının yokluğunda, Kolombiya’da 19. Yüzyıldaki iç savaşlarda gösterdiği kahramanlıkları anlatan bir büyük baba ve her hareketi batıl inançlara bağlı olan bir büyük anne tarafından yetiştirildiğini hep hatırlayacaktır. Sıradanlığın ve sıra dışılığın bileşimi olan bu dünya, daha sonra Yüzyıllık Yalnızlık ve diğer romanlarında tesirlerini gün yüzüne çıkaracaktır.

Garcia Marquez daha sonraki eğitim hayatı, Kolombiya’nın And bölgesindeki başkent Bogota’da geçmiştir. Kendi tabiri ile bu dönem soğuk sürgün yıllarından farksızdır. Hukuk okumaya zorlanıp edebiyat dalında kendine bir kaçış yolu aramıştır. Günün birinde Franz Kafka’yı keşfedene kadar kendini çoğu Kolombiyalı gibi bir şair olarak görmüştür. Bu sayede yaratıcı ve yenilikçi bir yazar için her şeyin mümkün olduğunun farkına varmıştır. Bu farkındalık genç yazarın 20 yaşında hukuk bölümünden ayrılıp kendini yazmaya adaması ile yol bulacaktır.

1950’lerin başlarında El Espectador gazetesi için ilk sahil bölgesinde sonrasında ise Bogotada günü birlik haber muhabirliği yapmıştır. Kolombiya bahriyeli teknesine kalıntıları sırasında nelere olduğu üzerine yaptığı söylentiler onu şöhrete kavuşturmakla birlikte otoriteler ile ters düşmesine ve 10 yıllık peripatetik sefil bir dönemin başlamasına neden olmuştur. Tüm bunlar olurken geceleri ve boş zamanlarını yazmaya ayırmış, 1955 de ilk kısa romanı Yaprak Fırtınasını yayınlamıştır.

Gazeteciliğin, hayatı boyunca bir tutku olarak kalmasının yanı sıra kurmaca hikayelerinin temelleri genç bir gazeteci olarak duyduğu efsanelere dayandığı, 1994 te yayımlanan Aşk ve Öbür Cinler adlı romanının önsözünde açıklanıyor. Marquez aynı zamanda roman ve hikayelerinde her ne kadar fantastik öğe varsa;  yapıyı, süprizleri, ve şaşırtıcı derecede hızlı alınan kararları birleştirip etkileyici bir şekilde kullanma sanatını gazetecilikten öğrenmiştir. Sinemaya karşı olan büyük ilgisi, 1950’lerde Roma’daki Deneysel filim okulunda öğrenim görmesine ardından Meksika’da yaşadığı 1960’lı yıllarda filim senaryoları yazmasına katkıda bulunmuştur. Televizyon dizileri ile uğraşmasını, en geniş dinleyici kitleye ulaşmanın ve anlatımda duydukları ihtiyaçları karşılayabileceği bir yol olarak görmesine bağlar. 1980’li yılların başlarında Küba’nın başkenti Havana’nın yakınlarında ki Uluslar Arası Filim Okulunun kuruluşuna katkıda bulunmuştur.1994’te kendi çalışmalarından kullanılan muazzam telif hakları ile Kolombiya Karayipleri kıyısında,  Cartagena’da bir gazetecilik okulu açtı.

Akademisyenlerden, normal insanlara kadar birçok insanın beğenisini kazanan Garcia Marquez bir kurgu romancısı olarak hatırlanacaktır. 1960’ların ortalarında yayımlanan üç tane romanı eleştirel bir beğeni kazanmasına rağmen dördüncü romanı yayımlana kadar ne uluslararası bir başarı ne de büyük bir kazanç elde etmiştir. Kolombiya yerine Arjantin’de basılan Yüzyıllık Yalnızlık tarihi bir dönüm noktası olacaktır. Fantezi ve realitenin büyülü gerçekli bir yaşam tarzı haline geldiği, sıra dışı olayların yer bulduğu Macondo Kasabasındaki klasik bir Buenda aile soyunun hikâyesi anlatılır. Roman, hızlı bir şekilde dünyanın dört bir ucuna yayılmakla kalmayıp, Isabel Allende den Salman Rushdie ye birçok milletten yazarı etkilemiştir. Bu kitap, Latin Amerika da yayımlanan büyülü gerçekliğin ilk örneklerinden olmamasına rağmen, Latin Amerika edebiyatının büyük bir aşama kaydetmesine katkı sağlamış aynı zamanda genç ve yetenekli yazarların orijinal eserlerinin evrensel bir okuyucu kitle ile buluşmasının önünü açmıştır.

Büyülü gerçeklik edebiyat okullarının yaptığı çoğu açıklama ile birlikte bir kutsanış olduğu kadar bir lanet olarak da görülmeye başlanmıştır. Garcia Marquez Yüzyıllık Yalnızlığın başarısının ışığında, Latin Amerikan zorbalığı üzerinde yaptığı üst düzey bir çalışma olan Başkan Babamızın Sonbaharı romanını daha tamamlanmış bir sanat parçası olarak. Kırmızı Pazartesinin klasik basitliğinin de bir o kadar etkili olduğu, aşkın imkansızlığının nazikçe keşfedildiği Kolera Günlerinde Aşk, veya ütopik hayallerin çöküşünün bir meyvesi olan Labirentindeki General’de Yüz Yıllık Yalnızlığın başarısı yansımaktadır.

1982 yılında edebiyat Nobel ödülü aldığında yaptığı konuşma da hayallerini açıkça dile getirdi Garcia Marquez. Bu konuşma da kendi kıtasının kederini Avrupa’ya hararetli bir şekilde şu sözlerle dile getirdi:” Benim gibi masalcılar her şeye inanmaya açıktır, benim küçük bir ütopyanın yaratılmasının çok geç olmadığına dayanan inancım: yeni ve sonsuz bir ütopyanın içinde kimsenin başka birinin nasıl öleceğine karar vermediği, sevginin muhakkak, mutluluğun olası olduğu, yüz yıllık yalnızlığın  tutsaklarının  en azından ikinci bir hakka sahip oldukları bir dünyadan ibarettir.

Garcia Marquez yazarların politik konular hakkında görüşlerini açıkça dile getirmeleri gerektiğini savunur. Kendisi koyu bir solcu olup, ABD’nin Latin Amerika üzerindeki baskısına nispeten Emperyalizme karşıdır. Okur çevrede en iyi tanınan yazarlardan biri olmasının yanısıra politik anlamda ki bu güvensizlik, ABD den veto almasına neden olmuştur.

Onun sosyalist düşünceleri akıllara, Küba da ki Castro rejimini ve Fidel Castro ile olan samimi dostluğunun tutarlı sebeplerce açıklanmasını sağlar. Küba devrimine olan bağlılığı,  adanın entelektüel özgürlüğünde önemli rolleri olan birçok Latin Amerikalı yazar ile ters düşmesine yol açmıştır. Bundan sebeple, Kübalı lider ile olan arkadaşlığını kullanarak, ciddi sayıdaki yazar ve politik tutukluların beraat edilmesini güvence altına aldırmıştır.

Garcia Marquez aynı zamanda kendi ülkesinde yaşanan trajipolitik(trajik politik) olaylarla yakından ilgiliydi. İlk kitaplarından biri olan Şer Saatinde, 100.000 üzerinde ölümün yaşandığı 1950 döneminin zorba rejimine ışık tutmuş diğer yazı ve kurgularında ise amaçsızca işlenen cinayetlere bir son aramıştır.

1950’lerde yaşadığı sürgün hayatından sonra 1970’lerdeki şiddet olayları, zamanının çoğunu ülke dışında geçirmesine neden oldu. Politik çatışmalara doğrudan olmasa da dolaylı yoldan sosyalizm düşüncesini yamayacak olan,  Alternativa isimli solcu bir derginin kuruluşuna yardımcı oldu.1990’lar da yoldaş Kolombiyalılar tarafından güvenilebilecek birkaç kişilikten biri oldu ve başkanlığa aday olabileceği üzerindeki konularda adı geçer oldu. Fakat hiçbir zaman kendini böyle bir mücadeleye adamadı. Belki de Kolombiya’daki politik durum ile ilgili en kayda değer kitaplarından biri, uyuşturucu mafyası Pablo Escobar’ın 10 kişiyi kaçırışını ve ardında gerçekleşen yer yer başarılı olunan uzlaşmaların titiz ve hırslı bir şekilde anlattığı Bir Kaçırılma Öyküsü olabilir. Sadece bir avuç kitap, uyuşturucu mafyasının toplumun tam kalbine ve değerlerine nasıl nüfuz ettiğini böyle bir sakinlikle ifşa edebilir.

Garcia Marquez’in sol görüşü, Latin Amerika’daki tüm askeri rejimlere karşı tutum sergilemesine neden oluyordu. Bununla birlikte 1975 yılın da Şili diktatörü General Augusto Pinochet güçten düşene kadar yazmama kararı verdiğini açıkladı. (Fakat 1981 yılında yayımladığı Kırmızı Pazartesi romanı bu sözü tutamadığı anlamına gelmektedir.) Aynı zamanda 1982 Falkland Adaları özgürlük mücadelesinde, keskin bir İngiliz karşıtı tavır sergiledi.

Gazeteciliğinde ve umumi yorumlarında hep açık sözlü olan Garcia Marquez özel hayatında son derece cömert ve sıcakkanlıdır. Çocukluk aşkı olan Mercedes evlenmiş. 40 yıl dan fazla süren evlilik Rodrigo ve Gonzalo adlı iki erkek çocukla taçlanmış. Ününün getirdiğini düşündüğü yapay arkadaşlıklara tenezzül etmeyen fakat gerçek arkadaşlarına karşı yürekten vefalıydı. Sık sık uluslararası başarının getirdiği zorluktan ve yalnızlıktan konuşur, ve ne zaman mümkünse özel hayatını bu işin dışında tutmaya özen gösterirdi.

1999’da Lenfoma bir başka deyişle bağışıklık sistemi kanseri teşhisi konuldu. Bu hastalık hayatının son dönemine sıkı bir tedavi ile eşlik edecektir. Çok hasta olduğu bir dönemde, ölümün kapılarını araladığı dedikodusu ve hatta ölüm döşeğinde Katolik olduğu hikayeleri asılsızca yayılacaktı. Dedikodular bir yana , Garcia Marquez bu dönemde azimli bir şekilde oto biyografi yazmaya başladı.

Orijinalde üç cilt olması düşünülmüş sadece ilki, Garcia Marquez’in hayatı ve Merces ile evliliğini anlattığı Vivir para Contarla ( Anlatmak İçin Yaşamak) okurları ile buluşabilmiştir. Aynı zamanda karışık tepkiler ile karşılaştığı 90 yaşındaki bir adam genç bir eskort ile geçen yasak ilişkilerini anlattığı hikayede Benim Hüzünlü Orospularım ‘ile  yazarlık hayatının sonuna geldiğine ikna olur.

Garcia Marquez’in hayattan aldığı yoğun tat, eserleriyle bir tezat oluştursa bile tüm çalışmalarında temel bir mesaj olarak kendini yansıtmaktadır. En şahane romanının başlığında belirtildiği gibi eserin teması Macondo’nun terk edilmişliği ve yalnızlığı. Aynı zamanda hayattan alınan katkısız lezzet karakterler ile açığa çıkar. Hikâye anlatımı kendini soru işaretleri yerine varlıktan alınan hazda kendini gözler önüne serer. Büyük roman geleneğinin açıkça bir parçası olarak yazması, aşk, arkadaşlık, ölüm gibi konuların güncel ve ulaşılabilir olması, Garcia Marquez’in kitaplarının milyonlarca okuyucu tarafından taktir edilmesini sağlamıştır. Garcia Marquez’in eserlerinden yola çıkarak, çoğu Latin Amerikalıya, asıl önemli olanın  yazarın saf hayal gücünün her yerde tanınabilecek büyülü bir dünya yaratmasını başarabileceğini ve yazarın kültürel ve politik merkezlerden uzak taşralarda doğmasının bir engel olamayacağını göstermiştir.

Yazı: Nick Caistor

Kaynak: https://www.theguardian.com/books/2014/apr/17/gabriel-garcia-marquez-obituary

Çeviri: Abdullah Bektaş

Dipnot:

[1] Burası Kolombiya’nın kuzeyindeki özel bir yer olduğu için dipnotta gösterilecek http://en.wikipedia.org/wiki/Caribbean_region_of_Colombia

This Post Has 0 Comments

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back To Top